Makaleler


BİREY OLMAK VE ÖRGÜT DİSİPLİNİ

Yaptığınız iş ne olursa olsun, sonunda başarıya ulaşmanın yolu, disiplinli çalışmadan geçer. Gününüzü nasıl planladığınız, zamana nasıl davrandığınız, işinizi ne kadar ciddiye alıp ne kadar savsakladığınız, başarılı bir insan olup olamayacağınız hakkında ipuçları verir.

Gün içinde bir saatini spor için ayırama-yan, sigarayı peş peşe ekleyen, sosyal içicilik ölçüleri dışına çıkacak oranda alkol tüketen, çocuklarını, sevenlerini huzursuz edecek kadar bencilce, yaşamı tek kişilik yaşayan insanların ne kendilerine, ne de başkalarına yararları olamaz diye düşünüyorum.

Bu tür insanların örgütlü yapılar içerisinde çalışıp, bir bütünün parçası olarak davrana-bildiklerine de hiç tanık olmadım.

Sürekli lideri eleştiren, ne yapılması gerektiği konusunda hiçbir fikri, hiçbir projesi olmamasına karşın (çünkü bu bir emek harcamayı gerektirir), yapılan her işi kötüleyen, ne yapılmaması gerektiği konusunda atıp tutan insanların verdiği zarar, karşıtların verdiği zarardan daha fazladır.

Aptal dostun olacağına akıllı düşmanın olsun diye boşuna dememişler.

Çok sayıda insanın bir arada çalışması gereken ortamlarda, insan hatalarını ve zaaflarını en aza indirebilmek için yasalar konulmuştur. Bir topluluğun parçası olmayı kendi iradesiyle seçmiş bir insan, o topluluğun tüm kurallarını kabullenmiş ve uymaya söz vermiş demektir. Bu yasaların şu kadarına uyarım ama bu kadarı beni bağlamaz diyemezsiniz. Bu andın aksine davranışlar sergilemek hem hukuki, hem de toplum vicdanı açısından suçtur ve cezalandırılmalıdır.

Birey olmaya çalışmak, bireysel haklar gibi kavramlar, 12 Eylül'ün yarattığı ortamda, örgütsel yapıların (sendika, siyasal partiler gibi) kapatılmasının ardından oluşan korku ortamında, insanların kendilerini korumak için geliştirdikleri bir savunma refleksidir. Kişilik hakları kavramının kapsadığı alan içinde kalan değerlerin, örgütlü toplum yapısı içerisinde anlamsız olacağı savı, Avro-Amerikancı bukalemunların ortaya attıkları, insanları yalnızlaşmaya götüren bir savdır. Yalnızların oluşturduğu toplulukların, toplum niteliği olamamaktan ötürü saplandıkları güçsüzlük bataklığında boğulacaklarını bilmiyorlar mıydı sanıyorsunuz? Bal gibi de biliyorlardı.

İkinci sınıf, kasabalı duygular olarak gördükleri ulusal değerlerden, emekten yana olmaktan, arkadaşlık dostluk gibi özelliklerden arınmadan, bu ülkeyi bugün getirdikleri seviyeye getirmek olası olmayacaktı elbette.

Kendilerini kutluyorum. Dilerim birey olabilmeyi başarmışlardır. Vatana millete hayırlı olur inşallah!...

Biz mi?...

Biz yine içinde bulunduğumuz sendikanın, meslek odasının, siyasi partinin sıradan bir askeri olarak çalışmaya devam ediyoruz. Ülke bu durumda iken, ne kendi örgütlerimizin, ne de bize yakın örgütlerin yöneticilerine çamur atma siyaseti gütmüyoruz. Zaten az sayıdaki yetişmiş insanı karalayarak, bu ülkeyi satmaya çalışanların ekmeğine yağ sürmemeye özen gösteriyoruz. Yani, hala örgüt disiplini denen şeye (onlar bunu köylülük, geri kafalılık sayar) ayak uyduruyoruz. Birey olmaya çalışanlar kadar birikimli değiliz ne de olsa!...



Ana Sayfa Biyografi Sanatçı Kimliği Makaleleri Foto Galeri Ziyaretçi Defteri İletişim
© Tolga Çandar 2014 | Her hakkı saklıdır | Bu sitede yer alan hiçbir bilgi izin almadan herhangi bir kaynakta yayınlanamaz.