Makaleler ÇOKKÜLTÜRLÜLÜK ZENGİNLİKTİR
Konserlerime gelenler yalnızca türkü söylemekle kalmayıp, kimi zaman başımızdan geçen bir olayı, kimi zaman bir türkünün çağrıştırdıklarını, kimi zaman bir olay ile ilgili küçük anektodları paylaştığımı bilirler. Bu yüzden bilenlerden af dileyerek anlatıyorum: Egeli ilkokul öğretmenini Diyarbakır'a tayin etmişler. Görev gereği orada bulunan Karadeniz kökenli birkaç ailenin çocukları dışında sınıfın tamamı Kürt. 0 gün fiil çekimlerini öğretiyor bizim efe. Bir örnek verdikten sonra sormuş: - Anladınız mı çocuklar? - Anladık öğretmenim. "Güzeel... Sen kalk bakalım ayağa ve bakmak fiilini şimdiki zamanda çek" demiş Karadeniz kökenli çocuğa. - Pegayrum... Pegaysun... Pegayi... - Tamam tamam... Otur. Öyle mi olur o?... Sıfır!... - "Sen kalk bakem" demiş Kürdoğluna... - " Bokhıram... Bokhırsan... Bokhiir... - Tamam tamam... Sen de otur. Öyle mi olu o... Sıfır!... Çocuklardan biri tüm cesaretini toplayıp sormuş: - Bunun doğrusu nedir öğretmenim? - "Bakıpdurum... Bakıpdusun... Bakıpduru. Bakıpduruz... Bakıpdurusunuz... Bakıpdurulaa... Doğrusu budur çocuklaa..." demiş bizim oğlan. Bu fıkramızı her anlatışımda Anadolu olarak ne büyük bir kültürel zenginliğe sahip olduğumuzu düşünürüm. Kanada gibi, Avustralya gibi bazı ülkeler yapay yollarla (göç gibi) çokkültürlü bir toplum yaratabilmek için uğraş verirlerken, yaşadığımız coğrafyanın doğal sonucu olarak hazır bulduğumuz bu zenginliği, yaratılacak Çağdaş Anadolu kültürünün hareket noktası olarak alacağımıza, birbirimizi boğazlamanın yolu olarak kullanıyoruz. 1989 da ilk kez Diyarbakır'a gittiğimde, ekibimizde Ruşen Hakkı, Rahmetli Asım Bezirci gibi ağabeylerimiz vardı. Dilan sinemasında verdiğim konserin arasında, söylediğim her Ege türküsüne yürekten eşlik eden seyircilere "Aranızda kaç tane Egeli var?" diye sordum. Üç tane parmak kalktı. İki öğretmen, bir doktor... Geri kalan bin küsur kişinin tamamı Diyarbakırlı. Ne kadar güzeldi. Bugün Doğulu sanatçılar Ege'nin her yanında yapılan festivallerde güzelim doğu türkülerini söylüyorlar. Ne kadar güzel. Amaç bir arada yaşayabilmenin yollarını bulmak ve aşırı milliyetçilerin yaratmaya çalıştıkları kavga ortamının yumuşamasını sağlamak olursa, bunun yollarını bulmak çok kolay olacaktır. Bu nedenlerden ötürü geçen haftaki yazımda orman yangınlarının nedeninin sabotaj olduğunu sanmıyorum diye yazmıştım. Doğru tahmin etmişim. 1 Eylül Dünya Barış Günü etkinlikleri kapsamında bulunduğum Datça'da yine yangın vardı. Konser sonrasında oturduğumuz belediye başkanı sayın Erol Karakullukçu ile diğer mülki ve askeri yetkililere sabotaj olasılığını sordum. "Kesinlikle böyle bir şey yok!" dediler. Buna rağmen bazıları ikna olmayacaktır sanırım. Onlara da benim yapabileceğim fazla bir şey yok. |